22 Kasım 2011 Salı

Pîr-i Türkistan’ın izinde

22 Kasım 2011
“ -Ahmed Yesevî Yolu İle İlgili Çok Önemli Bir Kitap- „
Alplık, Erenlik, Alperenlik, Ülkücülük... Bu kavramlar Türkiye’de oldukça yaygın kullanılan kavramlar. Hoca Ahmed Yesevî ismi de öyle. Çok farklı kesimlerce sık sık kullanıldığı halde pek bilinmeyen, tanınmayan bu isimler, çeşitli vesilelerle bugünlerde yeniden gündeme gelmeye başladı. Anlaşılan o ki Türk Milleti’nin bugünlerde buna çok ihtiyacı vardır. Bu cümleden Dr. Hayati Bice tarafından kaleme alınan ve İnsan Yayınlarınca yayınlanmış olan “Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî” kitabından[1] söz etmek istiyorum.
Muhtemelen İslâm öncesinde de tek tanrılı bir dine mensup, hatta bazı uzmanlarca da Müslüman olan, Türklerde yiğitlik, cesaret ve kahramanlık sembolü olan kişilere “Alp” deniliyordu. Bu kavramı, İslâmiyet sonrasında “Veli”nin karşılığı olan “Eren” kavramı ile birleştiren Türkler, hem yiğit ve kahramanlığı, hem de evliyalığı kişinin şahsında bütünleştirip “Alperen” kavramına ulaştılar. Hem bileği kuvvetli, hem yüreği; gönlü kuvvetli insanlardan oluşmuş bir toplum, ideal bir toplum için gerekli görüldü. Bunun için Ocak’lar Alperenler yetiştirdi. Alperen kavramı yüzyıllarca Türk Milletinin başarıdan başarıya koşmasında etkili oldu. Unutulması, Türk Devleti ve milletinin son yüzyıllarda gerilemesine yol açtı. Her şeye rağmen kavram yaşatıldı. O kadar ki son yüzyılda tarih sahnesinde olan ülkücüler bu kavramı benliğinde yaşatma eğitimi aldılar. 
Bir insan hem alp, hem eren olabilir mi? Ülkücüler Alperenliğin neresindedir?
Türk Milleti tarihin kaydettiği en cevval millet. Yerinde durmayan, kabına sığmayan bir yapısı var. Türkistan bize dar geldiği için akın akın Anadolu’ya, Balkanlara... gelmişiz. Türk Orduları gittiği her yerde önden giden gazi dervişlerce fetih için hazırlanmış bir meydan buldular. Bu dervişler asıl ordudan önce gelmiş en stratejik mevkilerde dergâhlarını kurmuş, buralarda yaşayan insanların gönüllerini kazanmışlardı.  
Arkalarından gelen orduya manevi önderlik yapmakla kalmayan bu gazi dervişler, savaşlara katılıp kahramanlıklar gösteriyor orduya da büyük bir moral veriyorlardı. 

Onları kim, niçin göndermişti?
Onları hem madde hem de mana dünyasında bu kadar güçlü kılan neydi? Nasıl bir eğitim almışlardı? Kimler eğitmişti? 

Anadolu’nun, Balkanların, Afrika’nın, Arabistan’ın vatan haline getirilmesinde büyük rolleri olan bu gazi dervişlerin Osmanlının gelmiş geçmiş en büyük dünya devleti olmasındaki rolleri neydi?
Türkistan Türklerinin, Rus ve Sovyet emperyalizmi altında yüzlerce yıldır bir esaret hayatı yaşamalarına, kültür soykırımına rağmen, her türlü olumsuzluk altında milli kimliklerini koruyabilmelerinde bu gazi dervişlerin rolü olmuş muydu? 
Daha da önemlisi, bugün Anadolu’da sıkışıp kalmış Türkiye Türklerinin, sıkıştırılan Türk Milletinin bu sıkıntılardan kurtulması için, gazi dervişlere, alplara, erenlere, alperenlere, ülkücülere olan ihtiyacı nedir? 

Günümüzde de yaklaşık bin yıl öncesinin alperenlerine benzer alperenlere ihtiyacımız var mı? Böyle bir enerji patlamasına tam da ihtiyacımız olduğu günlerde miyiz? 

Gönülleri fethederek, fatihlere yolları açan alperenlere dair ne biliyoruz? 

Türk Dünyasının en büyük mürşitlerinden, pîrlerin pîri Hoca Ahmed Yesevî kimdir, onun öğrettiği yol nedir? 
Bu ve buna benzer soruların cevaplarını bugünlerde okuduğum “Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî” adlı kitapta buldum. Kitabın yazarı, Dr. Hayati Bice. Kendisini milletine adamış biri. Onu otuz yıldan fazla bir süredir tanıyorum. Tanıdığım günden beri Türk Milleti ve Türk Dünyasıyla ilgili heyecanını, gayretini ve enerjisini kaybetmeden çalıştığına yakından şahidim. Onu daha çok Hoca Ahmed Yesevî konusundaki eserleri ve çalışmalarıyla bir otorite olarak tanıyoruz. Hazret Sultan’ın Türbesini tanıtan bir kitabı aktararak yola çıkan ve Ahmed Yesevî üzerine eserler vermeye başlayan Bice, Hazret Sultan Yesevî’nin hikmetlerini uzun bir aradan sonra yeniden gün yüzüne çıkardı. Son olarak da Ahmed Yesevî ile ilgili çalışmalarının bir toplamı olan, ciddi emek vererek hazırladığı ve bu alandaki boşluğu dolduracağını tahmin ettiğim Yesevî’nin hayatını ve yolunu anlattığı “Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî” kitabını yazdı. 
Kitabını anlamak için onu biraz daha yakından tanımamız gerekir diye düşünüyorum. 
Bice, 1959 Tokat doğumlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya göç eden Karaçay Türklerinden. Ömrünü Türk Dünyasına hasretmesinde, büyüklerinden dinlediği göç hikâyelerinin, daha doğrusu faciaların büyük rolü olduğunu düşünüyorum. Çocukluğuna kadar uzanan bu bağlar onu bir Türkistan aşığı yapmış olmalı. Okul yıllarında mensup olduğu hareket Türkistan’la yakından ilgileniyordu ve esir Türk Yurtları’nın bir gün mutlaka hürriyetlerine kavuşacağını söylüyordu. Türkistan’ı, Türk Dünyasını sevmek, yakından tanımak ve zamanla bu alanda uzmanlaşmak onu bir büyük yolculuğa çıkardı. Hoca Ahmed Yesevî ile daha yakından tanışması 1990’da Medine’de oldu. Kendisine “Türkiye’de basın!” diye uzatılan 1901 basımı bir Dîvân-ı Hikmet kitabını aldı. Bunu Türkiye Türkçesiyle yayına hazırlamayı bir görev saydı ve çalışmaya başladı. 1990’larda Türkiye’de Türk Dünyası ile ilgili ilk dergiyi çıkarmak ona nasip oldu. Türkistan’la iç içeydi ama 1994-95’lardan sonra bizzat Türkistan’a gitme ve orada görev yapma imkânı da buldu. Bu görevi onu Türkistan’ın tartışmasız en büyük manevi önderi Pir-i Türkistan Ahmet Yesevî’yi Türkistan’daki etkileriyle birlikte tanımasına vesile oldu. Dönüşünde Yesevi’nin hikmetlerini yayınlamak, Türkistan’daki diğer manevî önderleri, İşaret Taşları’nı bir tanıtmak fırsatını buldu. Bice, bir tıp doktoru ve kendi mesleği ile ilgili eserleri de var. Çok yönlü, renkli bir kişilik; Meselâ, Türk Dünyası Müzikleri’yle ilgisi ise ayrı bir bahis...
Bice, Hoca Ahmet Yesevi ile ilgili yirmibeş yıla varan birikimini bu son kitabında taçlandırmış bulunuyor. Birkaç yıldır yürüttüğü “Divân-ı Hikmet Okumaları” programlarından da bu birikimini dinliyor, biliyorduk ama “Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî” kitabı gerçekten çok önemli. Piri Türkistan Yesevi’nin yolu ile ilgili bilgileri derleyip toparlamış ve Türkistan’in en büyük mürşidini menkıbelerin arasından sıyırarak günümüzde anlaşılabilir ve yaşanabilir hale getirmiş. Bu kitap, günümüzdeki ve gelecekteki bütün Alpların, Alperenlerin ve Ülkücülerin başucu kitabı olmaya aday bir kitaptır. 
“Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî” kitabının önemli bir özelliği var: Bana göre iç içe girmiş üç kitaptan oluşuyor. 1. Türklerin İslâmiyet’le tanışmaları ve Türklerin arasında tasavvufun yayılışı. 2. Ahmed Yesevî ve Takipçileri. 3. Ahmed Yesevi Yolu. 
Hemen belirteyim ki Hayati Bice’nin yerinde ben olsaydım neredeyse iç içe girmiş bu üç konuyu ayrı ayrı kitaplar halinde yayınlardım. Özellikle Yesevilik yolu ile ilgili bölümün genişletilerek, tasavvufî kavramalar konuya yabancı bir okur için anlaşılacak derecede açıklanarak ayrı bir kitap halinde yayını gerekli görünüyor. Ama bilindiği gibi yayın konusu son derece sıkıntılı bir konu. Yayınevi bunu üç ayrı kitaplık bir seri olarak bassa satamayabilirdi. Onun için tek kitapta toplanmış olmalı. İnsan Yayınevi’ni müşterisi maalesef az olan bir konudaki bu hacimli yayınından dolayı kutluyorum.
Peki, kitapta neler var? Kitabı bu kadar önemli kılan nedir? 
Kitabın girişinde Türklerin İslâmiyet’le, tasavvufi akımlarla tanışmaları çok güzel bir özetle hatırlatılıyor. Sonra birinci bölümde Yesevî’nin menkıbevi hayatı incelenmiş ve kendisiyle ilgili bütün menkıbeler bir araya getirilmiş. 
Kitabın ikinci bölümünde Yesevi mesajını bugüne ulaştıranlar ve Yesevi Yolu konu edilmiş. Bu bölümün içinde incelenen ve ayrı bir kitap hacmindeki Yeseviye Tarikatı; Yesevilik Yolu konusu fikrimce kitabın en can alıcı bölümü. Bu bölümde Yesevi dervişi olmak isteyen bir kişinin yapması gereken şeyler; ibadet ve zikirler anlatılıyor. Bugünün dünyasında Yesevilik yolundan bir derviş olarak yararlanmak isteyen için gerekli tüm azık kitapta yer almaktadır.  Yesevi Yolu’nun yolcusu olmak isteyenler için gereken bilgiler, bizzat Yesevî dervişlerince kaleme alınmış metinlerden yararlanılarak sunulmuş. (Sf. 304-375)
Burada yer alan Erre Zikri konusu tasavvufa ilgi duyanların çok dikkatini çekecektir. Erre Zikri üzerinde önemle durulmuş; çünkü bu zikir menkıbeye göre bizzat Hz. Hızır (a.s) tarafından Yesevi’ye öğretilmiş bir zikir. Yesevilik Yolu’nun Dört Kapısı-Kırk Makâmı bölümünde dervişin oruç ve zikirle çeşitli manevî makamlara ulaşması kaynaklardan naklen anlatılıyor. Teheccüd Namazı ile ilgili bölümdeki Sufi Muhammed Danismend tarafından Hoca Ahmet Yesevi’den yapılan şu nakiller (Sf.334) çok dikkat çekici:
“...Tarîkat, kalp ile amel etmektir. Yani tarikat, gönül ile amel etmektir ve gönül âlemi gözünü açmaktır. Nitekim Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) bu konudan şöyle haber verirler: “Allah Teâlâ’nın nur ve zulmetten yetmiş bin perdesi vardır. Eğer bu perdeleri açsaydı, baktığı her şey yanardı.” Şüphesiz, Hak Teâlâ (c.c.) azze ve celle’nin nurdan ve karanlıktan yetmiş bin hicabı vardır. Eğer bunları açsa, gözünün nuru her nereye ulaşsa kesinlikle onu yakardı. 
Ve (ayrıca) âlem-i Kübra (büyük âlem) ve âlem-i suğrâ (küçük âlem) vardır. Gözle görünmeyen nesneler âlem-i kübrâdadır. Ama ehl-i tasavvufa göre, kişinin gönül âlemi açılsa on sekiz bin âlemi apaçık görür, tıpkı âlem-i suğrada göründüğü gibi. Ama gönlü açmak için sert çile çekmek gerek. ...(Bir kimsenin) şerîatı tamam olmadan tarîkat yoluna girmesi (doğru) olmaz. (Kişi) benlikten geçip yokluğa(fenâ) erişse, dünyayı terk etse, sonra tarikata girse (câiz) olur. Nitekim Hz. Resulullah(s.a.v.) buyurdular: “Ölmeden önce ölünüz.”
Yesevilik bilincinin günümüze zor şartlarda nasıl ulaştığı, Sovyet döneminin ağır baskıları altında nasıl yaşatıldığını anlatan bölüm de çok çarpıcı. 
İkinci bölümde, Yesevilikle ilgili günümüzdeki çalışmalar da tarafsız bir gözle, tenkidî şekilde yer alıyor. Kitapta genel olarak tasavvuf ve özelde Yesevilik yolu ile ilgili birçok ayrıntılı bilgiye rastlayabiliyorsunuz. Mesela günümüzde internet yoluyla tasavvuf yoluna girmek isteyenlere nasıl yardımcı olunduğunu kitaptan okuyabiliyorsunuz. Kazakistan’dan Türkmenistan’a bütün Türkistan’da yaygın bir gelenek olan “63 Yaş Toyu”, komünizm döneminde kadınların üstlendiği “Yesevi-Han Meclisi” bu özel konulardan ikisi. 
Sonuç
Bu kitap üzerinde çok konuşulacaktır, yazılacaktır.[2]
Bir iki notla bitirmek istiyorum: Kitapta geçen kavramların dipnotlarla açıklanması çok faydalı olmuş. Bu dipnotlar daha da çoğaltılabilirdi. Zannediyorum İnsan Yayınevi, kitabın hacmini düşünerek Türk Tasavvuf Edebiyatı ile ilgili kimseler için bu kadarı yeter demiştir. Kanaatimce de okuyucu bilmediği kavramlar için sözlüğe, kaynaklara bakma alışkanlığını kaybetmemelidir.
Bice’nin Yesevîlikle dopdolu beyni, yazarken onu bir hayli zorlamış. Bilgilerini bir an önce, olabildiğince aktarma arzusu ve heyecanı kitabın cümlelerinden görülüyor. Ayrıca önemli bulduğu konuları tekrarlamaktan da çekinmemiş.
Kitap önemli olunca hakkındaki yazı da uzun oluyor. Hoca Ahmed Yesevî ile ilgili her insanın mutlaka okuması gereken bir kitaptan söz ediyoruz. Üstelik günümüzde tasavvuftan çok söz edildiği halde Yesevî tarikatı uzun süredir, yolun inceliklerini anlatan böyle bir eserden mahrum kalmıştı. 
Türkistan’a, Yesevî yoluna ömrünü adamış Hayati Bice’yi, üzeri küllenmiş bir yanardağla, bizi, yeniden buluşturduğu için kutluyorum.


[1] Hayati Bice, Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî, İstanbul, İnsan Yayınları, 2011,408 sf. (Bice’nin diğer eserleri; Antimikrobial Tedavi Rehberi, Annenin Rehberi, Dîvân-ı Hikmet, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, Ahmed Yesevî Türbesi, İşaret Taşları, Türk Yurtları Üzerine Notlar)

[2] Dr. Hayati Bice'nin Ahmed Yesevi kitabı ile diğer eserlerin internet üzerinden temin adresi: 
http://www.kitapyurdu.com/yazar/default.asp?id=9618

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder