06 Eylül 2012
ABD Türkiye'nin Suriye'ye girmesini istiyordu. BOP Eşbaşkanlığı'na da bu konuda her türlü baskıyı uyguluyordu. Buna rağmen Türkiye'de bir isteksizlik, iflas eden sıfır sorun siyasetine gönüllü gönülsüz/mecburi bir devam ediş gözleniyordu. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyıktı çünkü.
ABD'de yapılan bir savaş oyununda Türkiye Suriye'ye girmezse içeride büyük bombalamalar yapılması konuşulmuştu. Gaziantep'teki bombalama olayı bu savaş oyunu haberinin doğruluğunu gösteriyordu. (PKK halen bu olayı üstlenmemeye devam ediyor.) Yine Şemdinli ve Beytüşşebap'daki devlete yönelik saldırıların arkasında sadece PKK'nın olmadığı çok açıktı.
Türkiye hâlâ Suriye'ye girmemek için ayak diremeye devam ettiği için mi Çuvalcı CİA Başkanı ve ekibi (Bu ekip daha önce Gül ile de görüşmüştü[1]) yeniden Türkiye'yi sıkıştırmak için mi ülkemize geldi, bilmiyoruz. Bu ziyaret öncesinde dikkat çekici bir haber internete düştü: Güncel Meydan sitesindeki bir haber yazıya göre de Cumhurbaşkanı Gül zehirlenmişti ve olayın üstü örtülüyordu.[2] (Bu hadise Türkiye içi iktidar çatışmalarının sonucundan çok dünya iktidarı çatışmalarının bir sonucu olabilir mi, hadise doğrulanmadığı için bir şey söylemek mümkün değil!)
Bu gelişmelerin hemen akabinde meydana gelen Afyonkarahisar mühimmat deposu patlamaları kafaları iyice karıştırmış durumda. Kaybettiğimiz 25 vatan evladı ise ciğerimizi deldi. Ağır yaralılarımız var. Şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza Allah'tan acil şifalar diliyorum. Gece ilk yapılan açıklamalar el bombalarıyla ilgili bölümde bir sayım veya tasnif sırasında bu patlamaların olduğu yönünde idi. Yapılan açıklamalarda Genelkurmay 'bilinmeyen bir nedenle' vurgusunu yaparken Bakan Veysel Eroğlu 25 askerin şehit olduğu patlamayı "kaza" olarak duyurdu. CNN Türk'teki canlı yayında konuşan Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk bu olayın kaza olmasının mümkün olmadığını iddia etti. Bakan Veysel Eroğlu'nun açıklamasını sert bir dille eleştiren general, işin içinde bir bit yeniği olduğunu düşünüyor. Generalin canlı yayında ortaya koyduğu çarpıcı sorular kesinlikle yanıtlanması gereken veriler içeriyor.
Emekli Tümgeneral Haldun Solmaztürk, şu şok iddiaları dillendirdi;
*Bu kaza olabilir mi? Kaza olma ihtimali olmama ihtimaline karşı çok düşük. Çünkü askeri mühimmat darbelere dirençli imal edilir. Bunlar sandıklar içindedir. El bombaları tek taşınmaz, sandıklar içindedir.
*Bu mühimmat düşmekle patlamaz.
*El bombaları fünye ve bomba ayrı olarak bulunur. Patlaması için fünye ile bombanın birleştirilmesi gerekir. Bunlar ambalajlar içindedir. Haliyle böyle bir patlama olmaz. Kazaysa bu akıl almaz bir kaza...
*Açıkça söylüyorum 21.15'te bu patlamanın, kabul edilebilir bir tarafı yok. O saatte sayım olmaz. Bunu hiçbir asker kabul edemez. Savaşın ortasında değiliz ki, neden gece yapalım bunu. Şırnak'ta olsa çatışma varken olsa anlarım. Ama Afyon'dasınız. Gece görüş koşulları bu kadar sınırlı. Bunun hiçbir açıklaması yok.
*Burası en üst düzeydeki depodur. Sadece uzmanlar bulunur. Er bulunmaz.
*Sıradan herhangi bir asker bile bu saatte 21.15'te bunun yapılmayacağını bilir. Çünkü gece burada suni aydınlatma yapmak gerekir. Savaşın içinde değilken acil olarak niye gece sayım yapılsın.
*25 şehit var. Gece, karanlıkta, dar bir alanda 25 asker bir aradaysa buna kaza denemez.
Bu kadar sayıda insan gece mühimmat elden geçiriyorsa bunun kabulü mümkün değil.
*Kaza mı değil mi? PKK yapmadı diyemeyiz tıpkı kaza değil diyemeyeceğimiz gibi.[3]
Gerçekten de hiçbir depo veya herhangi bir yerdeki sayımda 50 kişi olmaz! Hiçbir mühimmat deposuna 16.30’dan sonra savaş hali veya taarruz hariç, girilmez.. Depolanmış el bombasının patlama riski sıfırdır.
Bu sabah görüldü ki durum çok daha vahim. Bir kilometrelik alana yayılan top mermileri, mayınlar ve benzeri malzemeler var.
Peki, Türkiye'nin Suriye'ye girmesi için baskı oluşturacak Gaziantep'ten daha büyük bir olay olması gerekiyordu. Bu da Afyonda yapıldı diyebilir miyiz? El-cevap: Evet! Bu durumda Afyonkarahisar hadisesi bir sabotajdır ve arkasında ABD (onun da patronu İngiltere) vardır. (Cumhurbaşkanı’nın zehirlenmesi de, BOP Eşbaşkanlığı’na yapılan baskı sürecine Gül’ün yeterince katılmayıp, Suriye’ye girme hususunda hükümet üzerinde fazlaca bir baskı oluşturmamasıyla ilgili olabilir.) Peki, açıklamalar niye böyle? Çünkü devletler, kendilerine yapılan saldırıda devlet adı zikrettiğinde bu savaş sebebi olacaktır. (Mesela Suriye yakınlarında düşen uçağımız meselesinde Başbakan erken ve gereksiz konuşmuştur, bilerek veya bilmeyerek! Tükürdüğümüzü yalama zorunda kaldık!)
CİA'in Suriye sınırını kontrol ettiği, giriş çıkışların CİA kontrolünde yapıldığı söyleniyor. İskenderun otelleri'nin CİA ajanları ve El Kaide teröristleri kaynadığı söyleniyor. Yabancı uzmanlar buradaki çalışmaların ve göçmen kamplarının Türkiye'nin başına çok büyük işler açacağını söylüyor. Bu hususu aklımızda tutalım;
Tayyip Erdoğan, ayak dirediği takdirde, kullanım tarihi de geçtiği için yerine Kılıçdaroğlu'nun geçirileceğini fark etti, buna göre siyaset değişikliğine mi gitti?
Bu yüzden mi Tayyip Erdoğan'ın AKP MYK'sında bir değişikliğe gideceği haberi duyuluyor? Ardından Başbakan bir açıklama yapıyor ve Suriye'ye gireriz, Şam'da Emevi Camiinde namazımızı kılarız diyor.
Bu durumda bazı sorular akla geliyor. Ve tabi sorulardaki yeni durumlara göre yeni duruşlar gerekecek:
Birinci soru şu: Başbakan'ın Suriye'ye daha fazla seyirci kalamayız açıklaması ile ABD (ve onun sahibi İngiltere'nin) tehditlerine boyun eğdiğini mi anlamalıyız? Afyonkarahisar sabotjı sonrasında Orman Bakanı tarafından yapılan açıklamada hadisenin bir sabotajla ilgisi olmadığı, bir yabancı parmağı olmadığının söylenmesi, tam da bu hadisede kesinlikle bir yabancı parmağının olduğuna mı işaret ediyor?
Eğer tehditlere ve sabotajlara, şehirlerimize yapılan saldırılara boyun eğilmemesini istiyorsak ve başımızdakiler de buna uygun davranacaklarsa bu türlü büyük sabotajlara, suikastlara, adam kaçırmalara, işgal kalkışmalarına karşı her an tetikte olmamız gerekecek.
İkinci soru: Tehditler kabul edilip Suriye'ye girilecekse bu takdirde asıl hedef'in Suriye değil Türkiye'nin bölünmesi olduğu hatırlanırsa, bu hükümet bölünmeye kesin onay vermiş mi olacak? Bu takdirde bir savaş ve ardından da muhtemel bir iç savaş'a hazırlıklı olmamız gerekiyor. Bu iç savaşın da ilk ateşinin Türkiye'nin bağrına kama gibi sokulan sığınmacı kamplarından geleceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
Üçüncü soru: Bu açıklamalarla bir zaman kazanmaya mı çalışılıyor? Önümüzdeki bir iki ayı bu şekildeki zorlu saldırılara büyük bedellerle karşı koyabilirsek sonrasını düzeltebiliriz diye mi düşünülüyor? Bu takdirde de AKP'nin dayanacağı yegâne güç olan Türk Milleti'nin -dünkü yazımda da bahsettiğim gibi- bilgilendirilmesi ve güçlendirilmesi gerekecek. Bu davranışın sonunda bazı büyük siyasetçilere suikastlar da yapılabileceğini değerlendirmek gerekir. Ne yazık ki AKP, uyguladığı açılım siyaseti, AB siyaseti ve Dış siyaseti ile Türkiye'yi her türlü saldırıya açık hale getirmiştir.
Tayyip Erdoğan'a zaman zaman verilen siyasi desteklerin karşılık bulup bulmayacağı ise Başbakan'ın yeni siyasetinin açıklığa kavuşması ve Türk Milleti'ne karşı daha net ve şeffaf olmasından sonra belli olacaktır.
Bu saldırılar, sabotajlar daha savaşın (Türkiye-ABD) başında olduğumuzu gösteriyor.
Gelecek günlerin çok daha zorlu geçeceğini tahmin etmek zor değil.
Sözüm size bize, hepimize...
[1] https://www.facebook.com/photo.php?fbid=360771870667738&set=a.129104667167794.29548.129062533838674&type=1&ref=nf
[2] http://www.guncelmeydan.com/pano/abdullah-gul-zehirlendigini-niye-gizliyor-hasan-demir-t32476.html
[3] https://www.facebook.com/photo.php?fbid=469120279775647&set=a.119897401364605.13381.118357081518637&type=1&ref=nf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder