19 Kasım 2012 Pazartesi

TRT Kütüphanesi Aslına Rücû Ediyor!

 19 Kasım 2012                  

Bilginin kitaplar yerine, internet üzerinden yayıldığı bir yüzyıldan merhaba!
Türkiye’de yılda kırk bin kitap basılsa, sayı her yıl artarak devam etse de, bunun bir önemi yok. Elimizin altında internet var ya, lekeleri zahmetsizce çıkartır, aradığımız tertemiz bilgiye kavuşuruz. Tabi küresel güçlerin öğrenmemizi istediği kadarıyla.
Kitapların saklanmasına ne hacet. Arama motoru emrinize amadedir efendim!
Size istediğinizi şıp diye buluruz.
“Kütüphaneler hacmi itibariyle çok yer kaplıyor. Onları bir tasnif edelim. Elektronik ortama atalım. Binlerce kitap bin metrekare yer işgal ediyor. Trt kurumunda da böyle bir kütüphane var. Tam da olma-ma-sı gereken yerde Eğitim Dairesi Başkanlığı katında! O alan lâzım! Stüdyo yaparız, belki eğitim salonları açarız.”  Bunlar için TRT yerleşkesinde başka boş arazi yok. İlle de kütüphane!
Türkiye Cumhuriyeti’nin sayılı kurum kütüphanelerinden, TRT Kurumu’nun yazılı hafızasını da içinde barındıran bir yapı… Kitap… Dergi… Gazete... Çok kıymetli bir arşiv. Dört duyumuzla algılayabildiğimiz bilgi. Gördüğümüz, elimizde tutabildiğimiz;  ağırlığı olan bir malzeme, sayfaları çevirdikçe burnumuza gelen mürekkep ve cilt kokusu. Yazılan eserleri gördükçe, insanı üretmeye iten bir mekân. Derin sessizlik… Bölünmesine ancak senin izin vereceğin bir okuryazar buluşması… Saygıyla okunmayı bekleyen nice roman,  tarih, araştırma, bilimsel ve mesleki metin…
Bütün kitapları dolduracak bir yer bulundu nihayet: TRT Artistik Hizmetler Dairesi Başkanlığı’nın ek binasındaki bir depo; ağaçların, suntaların, aksesuarların bulunduğu,  televizyon dekorlarının üretildiği;  bir nevi marangozhane!  Kitaplar hammaddesiyle aynı yerde, kitaplar aslına rücû ediyor…
Gözden ırak, gönülden ırakta. Ana binada asıl yararlanacak olan yapımcı, haberci ve çalışanlardan uzakta, garip kalacak bir kütüphane…
“Zaten giden de yok ki, araştırmak isteyen herkesin odasında bir bilgisayar var!”  Sözleri en sık duyulacak savunma.
 Bugünlerde ne kadar çok güveniliyor teknolojiye. Oysa her şey 0 ile 1 arasında. Birileri isterse bilgi var; “ kaldırın, öğrenilmesin” denildiği anda yok. Teknoloji kimin elindeyse bilgi de onların istedikleri şekliyle karşımıza gelecek. Olmadı bu iş bir virüse bakar! Al sana sonsuz bilgi… Bu arada, elimizdeki kitaplardan da olduk. Bir ortaçağ karanlığı arkasına bağlanır bu işin.
Umberto Eco’nun “Gülün Adı” romanı aklıma geliyor. Ortaçağ İtalya’sında bir manastır. Yetkili rahip dışında hiç kimsenin girmesine izin verilmeyen bir kütüphane. Okunması istenmeyen, saklanan, kimsenin haberdar olmadığı gizli kitaplar, girilmesi yasaklanan bölümler,  esrarengiz bir şekilde ölen rahipler… Kitapların okunması yerine, yanmasına göz yuman katı düşünce.
TRT’ deki durumun bir benzeri Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nde de yaşanıyor. Kitaplık dağıtılıyor. Kitaplar çuvallara konuyor ve gönderileceği yerleri bekliyor. Nasıl olsa arkasına düşen olmayacak eskilerin. Zaten yeni teknoloji var! Artık kitapların hükmü yok. 
Kütüphanelerin, eğitimin ana üssü olduğu nedense akıllara hiç gelmiyor!
İki kurum, iki zengin kütüphane, küçük bir yer değişikliği;  büyük bir kayıp.

İlk çağlarda Babil Kitaplığı’nın sonra İskenderiye Kütüphanesi’nin,  yakınlarda Saraybosna ve Bağdat Kütüphanelerinin egemen olan güçler eliyle yakılarak yok edilmesi, bilgiye ve birikime yapılan saldırılar. Bunun – yakılma şeklinde olmasa da ortadan kaldırma isteğindeki benzerlik anlamında-  ardılları bugün küçük ölçekte TRT’de, yarın fırsat olursa Milli Kütüphane’de…  Bir uygarlığı yıpratmanın en kolay yolu; ortak hafızanın ürettiklerini yok etmekten veya usulca göz önünden kaldırmaktan geçiyor galiba…
Bir gün gelecek, bilişim çağı bitecek. İnternet Havuzu tek bir kaynaktan gelen bilgiyle dolacak. Bilginin karşılıklı paylaşılması ve çoğalması diye algılayıp, sonuna kadar kucakladığımız internet; kafamıza tek bir taraftan gelen bildiriler dağıtacak. Bugün her yazıya, görsele anında ulaşıyoruz dediklerimiz, erişilmez olacak.
 İşte o zaman tozlu kitapları arayacağız… 

“Gülün Adı” neydi? Aklına gelen var mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder