13 Eylül 2011 Salı

Peygamberliğe Çeyrek Kala / Çevir Kazı Yanmasın

13 Eylül 2011   

Tayyip Erdoğan’ın Mısır Gezisi öncesinde yürütülen kampanya Tayyip Erdoğan'ın sadece Mısır’a değil, İsrail ablukasındaki Gazze’ye de gideceğini gösteriyor.

Biliyorsunuz terör boş yere olmaz. Ayaklanma da. Ne Şemdinli tesadüftür, ne Mısır, Tunus, Libya ne de yabancı bir gazetecinin “Gazze’ye gidecek misiniz?” sorusuna Erdoğan’ın verdiği cevap! Şemdinli’de önceki gün bir düğün sırasında kamu noktalarına ve hedeflerine yapılan roketli saldırılar herhalde Tayyip Erdoğan'a verilen son uyarıları gösteriyordu. Peki Mısır ziyareti neyi gösteriyor?

Tayyip Erdoğan’ın Mısır Gezisi öncesinde yürütülen kampanya, geziden hemen önce Mısır’a gönderilen yüzlerce kişilik koruma ordusu ve diğer işaretler, kanaatime göre Tayyip Erdoğan'ın sadece Mısır’a değil, İsrail’in işgali altındaki Gazze’ye de gideceğini gösteriyor. Daha doğrusu Erdoğan’ın İsrail tarafından Gazze'ye sokulacağını gösteriyor. Böylece Dünya kamuoyu nezdinde İsrail taviz veren ülke olacak. Türkiye İsrail ilişkileri de geliştirilmiş olacak. Bir taşla iki kuş diye buna derler. Hem dünya kamuoyu kandırılacak. Hem Türkiye, hem de İslam Âlemi. Bir de gariban Filistinlileri düşünün. Onlar katmerli bir yalanın ortasında mutluluktan yüzüyor olacaklar. Mısır'da “İslam'ın kurtarıcısı” olarak karşılanan Tayyip Erdoğan, Gazze’de nasıl karşılanır tahmin edebilirsiniz. O artık bir dünya kahramanıdır ve dünyanın kurtarıcısıdır. Bu da Türkiye ve Dünyadaki saf Müslümanları kandırmaya yeter. Dünyayı idare eden Küresel şirketlerin devletleri Müslümanlar için geçmiştekilerden çok daha iyi bir afyon bulmuş durumda. Bunu sonuna kadar değerlendireceklerdir.

Bu imaj(derin görüntü) çok uzun süre önce oluşturulmaya başlandı. “One minute” çıkışı afyonlanmış Arapları mest etmişti. Suriye ile geliştirilen ilişkiler ile İslam dünyasında bu derin görüntü desteklendi. (Maalesef Suriye üzerinden sağlanan derin görüntü, Suriye’nin sonu için kullanılacaktır)Bu derin görüntünün son sağlam adımları da Somali’de atıldı. Türkiye Somali’de susuzluktan kıvrananların hamisi oldu. Açlık ve susuzluktan kıvranan Somali için fedakâr Müslüman Türk Milleti 9 Eylül itibarıyla 182 milyon 147 bin 602 lira yardım etti. Ama onun Batılılarla kol kola olan devleti ne yaptı? Hıristiyan Batılı güçleri kontrolündeki Libya isyanı için, Somali için milletten toplanan paranın iki katı yardım etti... Libya'daki ayaklanmaya Türkiye 200 milyon dolar hazır parayı bavullara koyup götürüp elden verdi; 100 milyon dolar daha da proje yardımı yapacak. Ne için; Libya’nın 800 milyar dolarına el konulsun diye. Nitekim el konulmuştur. Batılılar gelip Kaddafi'nin altınlarına çöksün diye! Şimdi harıl harıl altınlar bulunmaya çalışılıyor. Libya’da on binlerce Müslüman sokak ortasında vurulsun diye! Maalesef Libya'da siyahî Müslümanlar Kaddafi’nin adamıdır deyip keklik gibi avlanmaktadır. Çünkü ihtilâli Müslümanlar yapmamıştır, yabancılar, Hıristiyanlar, Yahudiler yapmıştır. Sahadakiler Batılı ajanlarının kontrolündeki adamlardır. Demokrasi getiriyoruz diye Libya Batı'nın kuklalarına teslim edilmiştir. Yoksa gariban Libyalı o silahları nerden bulsun? Tunus'ta aynı oyun oynandı. Suriye'de de aynı oyun oynanıyor. Esat diz çöktürülmeye çalışılıyordu. İsteklerini kabul etmeyince silahlı ekiplerini devreye soktular. Kanlı eylemleri Esat’ın askerlerinden çok kiralık batılı nişancılar yapıyor...

Mısır gezisiyle Erdoğan’ın derin görüntüsü tamir edilmeye çalışılacaktır. Esat'ın dostu olduğu için Ortadoğu politikaları iflas eden, derin görüntüsü Arap âleminde dahi yerlerde sürünmeye başlamış olan Tayyip Erdoğan'ın durumunu parlatmak ve daha sonra kısa bir süre için erteledikleri Suriye, Tek Kürdistan ve Federe Türkiye projelerini devreye sokmak istiyorlar. Müslümanların, Türklerin gözüne baka baka onların iğfaline sebep olacak bu zulüm için atılan her adımda biraz yıpranan Tayyip Erdoğan’ın derin görüntüsünün(imajının) yeniden bir tamir süreci geçireceğini tahmin edebilirsiniz. Çevir kazı yanmasın!

Mübarek bugün neden kafeste tutuluyor sizce? Müberek’in son aylarında, sadece Kahire’de yaşayan çoğu aç 25 Milyon insanın bir tabak nohut yemeğini bulabilmek için nasıl çalıştığına, bunu bulamayan büyük bir çoğunluğun sefaletine gözlerimle şahit oldum. Benim asıl beklentim Mübarek’ten Batılıların istediklerinin ve aldıklarının geri Mısırlılara verilmesi için Tayyip Erdoğan’ın ne yaptığına dair bilgilerdir.Mısır müzelerinden bu ihtilal sırasında çalınan şeylerin iadesiyle ilgili bir açıklamadır. Böyle bir bilgi gelirse o zaman gerçek bir derin görüntü ile karşı karşıyayız demektir. Oturmuş, bunu bile düşünmüşlerdir belki de kimbilir! 

Maalesef biz saf Müslümanlar, büyük kurtarıcıyı(!) bu sahte peygamberi düşünmeden takip ediyoruz. Bazı aklı başında Araplar ABD’nin Irak’ta Araplara ne yaptığını gördüler. Gelecek günlerde aynı ABD ve Batılı güçlerin Libya’da, Tunus’ta, Suriye’de milyonlarca insanı sokak ortasında keklik gibi avlayarak, karşıt mezhep veya görüştekilerin camilerinde birbiri ardına bombalar patlatarak, birbirine düşürerek öldürdüğünü, bırakın Müslüman kadınları ve genç kızları, erkeklerini bile iğfal etmeye başlayınca daha iyi görecekler. Türkiye’de ve İslam Dünyasında Tayyip Erdoğan ve ekibiyle oynanan oyunun ne olduğunu Dünya çok iyi biliyor, Ne yazık ki sadece Müslümanlar ve özellikle Türkler bilmiyor. Erdoğan Mısır'dan döndükten sonra dananın kuyruğu kopacak, Anayasa değişikliği işlerindeki hızı meselenin sonucuna ışık tutacaktır. Halaskâr Gazi’mizi bekliyoruz.[1]  Sözüm size, bize, hepimize...


[1] “Halaskâr Gazi” deyince 2 Haziran 2009 Taraf Gazetesi’nde  Sevan Nişanyan’ın Halaskâr Gazi ile ilgili bir yazısı, daha doğrusu Halaskâr Gazi adlı caddenin “zihinlerde” Hrant Dink olarak değiştirilebilmesi yapılması gerekenlerle ilgili yazdığı yazı aklıma geldi. Son paragrafa çok çok dikkat etmeniz (ve belki de benzer uygulamaları sizin de yapmanız) kaydıyla, eğrisiyle doğrusuyla, yazının tamamını buraya alıyorum; “Ağır irtica kokan bir kelime: iki kez İslami referanslı, üstelik Güzel Türkçemizin fonetiğine kökten aykırı. Siz hiç Halaskârgazi kelimesini doğru telaffuz eden taksi şoförüne rastladınız mı? H kalın l ince s kalın k ince g kalın söylenecek, ilk a kısa, sonraki üç a uzun. Yok mudur milleti bu eziyetten kurtaracak bir çağdaş yaşam şeysi diye düşünüyor insan.
Ulu Önder biliyorsunuz hayatı boyunca belli aralarla isim değiştirmeye meraklıydı. Önce Mustafa’ydı, sonra Kemal oldu. 1921’de Meclis kararıyla Gazi unvanını aldı. Bundan sonraki 13 yıl boyunca adı hemen her yerde Gazi Hazretleri diye geçer, diğer isimleri neredeyse hiç telaffuz edilmez. 1925-27’de Halaskâr eklenir, olur Halaskâr Gazi Hazretleri. Sonra bilmediğim nedenlerle bu ad terkedilir. Şişli Caddesinin adı, cumhurreisinin İstanbul’u ziyareti onuruna Temmuz 1927’de düzeltilmiştir; o kalır.
Halâs Arapça. Esas anlamı “arınma, temizlenme, aklanma”, ikincil olarak “bir kirden veya sıkıntıdan veya tehlikeden kurtulma.” İhlas’ın geçişsiz halidir, edilgen anlamlı bir masdardır. Yani halâs OLUNUR, biri veya bir şey halâs edilmez. Dolayısıyla buna Farsça kâr (“eden”) ekleyip “kurtarıcı” anlamını yüklemek dil hatasıdır, zorlamadır. Osmanlıcada halaskâr diye bir terkip olduğunu sanmıyorum. 1910’ların başında ordu bünyesinde birdenbire zuhur eden bir siyasi neolojizmdir. 30’lar olsaydı kurtulgan derlerdi mutlaka. Kurtulgan Savaşman Anayolu mu dediniz? 
Aklı başında insanlar bir yıldan beri bu caddeye Hrant Dink Caddesi adını veriyor. Size de tavsiye ederim, öyle deyin. Mektup gönderecekseniz öyle gönderin; birkaç kez geri gelir sonra alışırlar. Taksiciye öyle söyleyin. Anlamazsa hayret edin, “karşının şoförü müsün” diye kılçık yapın. Telaffuzu da Türkçe fonetiğe nisbeten daha uygun. Bir-iki yıla tutmazsa şaşarım.”
(http://nisanyan1.blogspot.com/2009/06/halaskar-gazi.html)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder