12 Ocak 2015 Pazartesi

Murdoch Kâfiri ve Türkleri, Müslümanları Bekleyen Tehlikeler

Dünya basınının patronu Rupert Murdoch, bütün Müslümanları “saldırgan” ilan etti; “Müslümanların çoğunluğu barışsever olabilir ama içlerinde büyüyen cihatçı kanserin farkına varıp ortadan kaldırılana dek onlar da sorumlu sayılmalıdır” diyen Murdoch, ırkçı saldırıları kışkırtacak ifadeleriyleMüslümanları hedef tahtasına koymaktan çekinmedi.

Neredeyse dünya basınının tümünü elinde bulunduran Murdoch bunu söylüyorsa artık gerisini siz düşünün. Yıllardır sürdürülen bir kampanyanın Paris bahane edilerek su yüzüne çıkan, içteki nefretin dışa yansıması bu sözler, dalga dalga daha da yayılacak ve nefret, inanç ve yaşama biçimine dönüşecektir. Batı’nın Müslüman ülkelerde yürüttükleri savaşlarda milyonların katledilmesine, günde yüzlerce Müslüman’ın ölümüne, yüzbinlercesinin göçüne, açlığına, sefaletine yol açan oyunlarının bile Müslümanlarda uyandıramadığı nefreti, bu mundar herif Batı’da uyandıracak ve Müslümanlar üzerine bir sürek avı başlatılacak gibi gözüküyor.

Paris katliamını kimin yaptığını, yaptırdığını henüz bilmiyoruz. Eylemi yapanların değil, yaptıranların hedefi önemlidir. Yapanlar belki içlerindeki ezilmiş, horlanmış ve itilmişlikten kaynaklanan bir kini kusarak rahatladılar. Bunu da İslâm adına, Allah rızası için yaptığını düşünüp belki kendileriyle gurur bile duymuşlardır.Bu eylemlerin arkasında Müslümanların değil, Batı’lı devletlerin denetimindeki, kendilerini Müslüman gösteren, CİA beslemesi El Kaide gibi terör örgütlerinin olduğu şüphesizdir. Çünkü yeryüzünde “aman” dileyene el kaldıran, kafa kesen, kestiği kafayla top oynayan bir Müslümanlığın olmadığını, olamayacağını bilmeyen yoktur. 

Çirkin karikatürlere resmî olarak bile bir tepki vermekten aciz, henüz devlet olamamış Arap şeyhliklerinin bu eylemi yaptırdıklarını kimse düşünemez. Bu gibi hadiselerin arkasında büyük devletlerin ve onların istihbaratlarının oyuncağı terör örgütlerinin olduğunu biliyoruz. Böyle bir örgütün de eylemi üstlenmiş olması eylemin taşaron kullanılarak yaptırıldığını göstermektedir. 

Tabii örgütün kurucularının ve yönetimindekilerin Yahudi veya Hıristiyan olmaları, İngiliz veya Fransız olması, o örgüte gönüllü veya gönülsüz katılıp da bu gibi kâfirliklere göz yuman Müslümanların günahını affettirmez. İşte bu zayıf noktada Amerika’nın 11 Eylül’ü ile Fransa’nın 11 Eylül’ünü yaptıranlar bir taşla iki kuş vurmaktadır. Nasıl olsa Müslüman’lar böyle bir eylemin Müslümanlıkla ilgisi olamayacağını anlatmaktan acizdirler, öyleyse Müslümanlar bu eylem vesilesiyle suçlanır, aşağılanır, yıpratılır, baskı altına alınır, tepki oluşturacak şekilde sıkıştırılır, böylece gizli açık dolaylı dolaysız tedbirlere rağmen yükselişi denetlenemeyen İslâm’ın yükselişi önlenir; ekonomik büyüme sürecindeki Batı’daki Müslümanların büyümesi durdurulur, kaynakları kurutulur. Müşterisi olmayan mal zayidir. Diğer yandan çökmekte olan sömürge ekonomileri için yeni bir fırsat çıkmıştır; Müslüman ülkeler, Müslümanlar, Türkler hedef gösterilir. Türkiye’nin terörü desteklediği yaygarası koparılır. Suriye, Irak, İran gibi bölgelerdeki Batı kaynaklı tezgâhlar gözlerden uzaklaştırılmış olur. Türkiye Ermeni Soykırımcısı denilerek uluslararası arenada sıkıştırılır. Toprak ve tazminat talebine cevap vermesi için zorlanır. Bütün mesele sömürgeciliğin, çalışmadan kazanma ve başkalarının sırtından geçinmenin devamının sağlanmasıdır. 

Teröristlerin Müslüman olması, terör örgütünün Müslüman olması bu eylemi Müslümanların suçlanması için yeterli sebep midir? Türkiye’de Ermenilerin idare ettiği PKK Terör örgütü binlerce cana kıydı. Bu eylemlerin hiçbirinde Türkler, Ermenileri suçlamadı; onlara silah ve lojistik destek veren Hristiyan ülkeleri ve Hıristiyanları suçlamadı.Ermenistan’ın resmi ordusu cani köpekler, 613 Türkü bir gecede katlettiler, Türkler yine de Ermenilerin tamamını veya Hıristiyanları suçlamadı. Öyle görülüyor ki, Batı’nın menfaatleri Müslümanların hedef tahtası haline getirilmesindedir ve bu yüzden Batı’da ve Doğu’da yaşayan Müslümanlar ve özellikle Türkleri bekleyen tehlikeler çok büyüktür. 11 Eylül günü ikiz kulelerin ilki vurulduğunda ABD Irak ve Afganistan’da operasyon yapacak demiştim. Fransa eyleminden sonra da “Avrupa”nın, Batı’nın, Avrupa, Türkiye ve Ortadoğu’da Türk ve Müslümanlara ameliyatlar yapacağını söylemek kehanet değildir.

Genel olarak Avrupa’da Müslüman deyince akla Türkler gelmektedir. Fransa ve diğer Batılı devletler, Müslümanları yeterince asimile edemediği, eritip yok edemediği için, Türk ve Müslümanlara ve özellikle en güçlü ve diri Müslüman topluluğu olan Türklere karşı ırkçı saldırılara el altından destek olmakta idi. Son günlerde de bu ırkçı saldırılar, devlet destek ve gözetiminde resmi protesto gösterilerine dönüştürülmüştü; Türklere ‘defolup gidin’ deniyordu. 

Türkiye ve İslâm âlemi bu ırkçı ve bölücü hareketleri önlemeye, açıklamaya ve dünya kamuoyuna mal ederek durdurmaya çalıştı mı? Maalesef hayır. Gücü yeter mi? Evet, ama ne yazık ki Türkiye ve İslâm dünyasını yükseklikten başı dönmüş yöneticiler idare etmekte ve bu da en çok İslâm düşmanı Batılıların işine gelmektedir. Sahipsiz Müslümanları aşırı İslâmî terör örgütlerinin kucağına iten ortam böyle gelişmektedir. Haksızlığa, adaletsizliğe, İslâm’a ve Müslümanlara yapılan hakaretlere ve aşağılamalara karşı hukuki yollardan gerektiği gibi mücadele edilseydi Paris eylemini yapacak kimse olmazdı. Bu eylemin iklimini hazırlayanlar Batılılardır, eylemin yapılması da onların işine gelmektedir. Kıçı kırık Yahudi devlet başkanı Fransa’daki Yahudileri İsrail’e çağırmak için bu eylemi kullanmaktadır.

Müslümanlar ve Türkler kendi ana devletlerinden, kütlelerinden gerekli yardım ve desteği göremiyorlarsa bu durumda ne yapabilirler? Tek yol var kardeşim; birleş! Kırk yıllık düşmanın mı; Türk’se, Müslüman’sa, Allah bir diyorsa birleş!  İlk ve en önemli adım budur; birleşmek! Birleşerek, bütünleşerek; birleşenlerle ve bütünleşenlerle haberleşip, istişare ederek yola devam etmek gerekir. Birleşmenin önünde gak guk edenler ya ahmaktır, cahildir, ya da yabancı bir güce hizmet eden satılmıştır. Özellikle Avrupa’da, Devletler, Müslümanların ve Türklerin kurdukları derneklere, cemiyetlere, camilere sızmıştır ve Müslümanları birbirinden uzak tutup koparmak için elinden geleni yapmaktadır. Bu bakımdan birleşmenin önüne geçmeye çalışanlar iyice teşhis edilirse hastalık o kadar kolay tedavi edilir.

Bundan böyle Fransa’da, Avrupa’da ve Dünya’da Türkleri neler beklemektedir? 

1.  Paris’teki saldırıyı yapanlar ve destekleyenler kolay kolay yakalanmayacak, her Müslüman’ın kapısının kolayca çalınabilmesi için bu zemin kullanılacaktır.
2.  Müslümanlara ve Türklere azınlık oldukları hatırlatılacak, bulundukları yere aidiyet hissedenlerin dahi yurtlarına dönmesi için toplumsal baskı oluşturulacaktır. Bu baskı öncesinde, terörizmle İslâm’ın bir tutulması gibi aşağılamalar, soykırımcı yaftası yapıştırmalar, aşağılayıcı ve suçlayıcı tavırlar, özgürlüklerin kısıtlanmasını getirecek tedbirlerin Müslümanlarda daha fazla baskı oluşturması söz konusu olacaktır.
3.  Toplumsal baskı, ekonomi çarkına girmeye çalışan kısmen başarılı olan Müslüman tüccarları da etkileyecek, zayıflatacaktır.
4.  Okullardaki Türk ve Müslüman çocuklar, bu eylemin en büyük mağdurları olacaktır. Ya çok büyük bir aşağılık duygusu ile ezilerek asimilasyonun farkına bile varamadan kendilerini başka sahillere sürükleyecek yahut da bu baskılara tepki göstererek şiddeti ve terörü destekliyormuş gibi görülecek, gösterilecektir. Bu aşağılamaların sonucunda da onlara kucak açan, yine Batılıların denetimindeki terör örgütlerinin kucağına düşecektir. Zaten okullarda kendi ana dilini konuşması ve öğrenmesi yasak olan bu gençler, sokakta da ana dillerini konuşamaz hale gelecektir. Engizisyon ve cadı avı Batı’nın çok iyi bildiği işlerdir. Türkçe bizim ana besin kaynağımızdır, çocuklarımıza Türkçeyi öğretmek için ne yapmamız gerekiyorsa yapmalıyız. Türkçemizi geliştirmek için kurslara, sanat faaliyetlerine, yayınevlerine, dergi ve gazetelere, radyo ve televizyonlara, internet sitelerine önem vermemiz, çocuklarımızı oyunla, ödülle, tatille, geziyle… Bir şekilde güzel Türkçemizi öğretmek ve seçilmiş eserlerini okutmak zorundayız. Gençlerimizi sağlıklı, kültürlü, bilgili, donanımlı, imanlı yetiştirmemiz, özellikle uyuşturucudan, alkolden onları uzak tutmamız lazım.
5.  Sanata, edebiyata, kitaba, sinemaya, tiyatroya, televizyona önem vermeli ve desteklemeliyiz. Bizi sanat silahı ile çökertmeye çalışanlara yardım eden, beyni satın alınmış veya dumura uğratılmış kişilerin çalışmalarına da engel olmalıyız.
6.  Çocuklarımızı dengeli, bilgili, kültürlü, alanında uzman, uzak görüşlü, dikkatli ve hoşgörülü yetiştirmek kurtuluş anahtarımızdır. Her anlarıyla, her sıkıntılarıyla yakından ilgilenerek, onlarla konuşarak onları kazanmamız gerekir. Bunun için de hastalıklı hale gelen Türk Ailesini güçlendirmemiz, mümkünse geniş ve büyük aileye yönelmemiz lazımdır. Aile büyükleri mutlu, huzurlu, çalışkan, fedakâr, okuyan, yazan, gezen, akrabalarıyla, dostlarıyla, komşularıyla, iş arkadaşlarıyla münasebetleri sağlam ise çocuklar da öyle yetişir.
7.  Müslüman aile, İslâm’ı ana kaynağı Kur’an ve Hadislerden örnekler verebilecek kadar iyi bilmeli ve uygulamaya çalışmalıdır ki çocuklar da iyi öğrensin ve yaşasınlar. Çocuklarımıza muhataplarından gelecek baskılara karşı mutlaka ilmî, ciddi, seviyeli ve kaynaklara dayalı bilgiler verilmeli, hurafelere, hikâyelere dayalı Müslümanlık verilmemelidir. Bunun için de her Müslüman aile asgarî bilgilere sahip olmak için çalışmalıdır.
8.  Müslümanların çocuklarının iyi yetişmemesi, eğitimsiz kalmaları, seviyesinin çok altında eğitim kurumlarında süründürülmeleri için başlangıçtan beri Batılı devletler tarafından çalışmalar yürütülüyordu. Bu çalışmalar sürat kazanacaktır. Bunun karşısında durmak için ne lazımsa yapılmalıdır. Her Müslüman aile çocuğunu en iyi şekilde yetiştirebilmek için çaba göstermek zorundadır.
9.  Müslümanlıktan çocuklarımızı koparmak için, din derslerini ana dilimizde öğrenememeleri için bir çalışma yapılıyordu: Almanya İslâm dini derslerini Almanca, Fransa Fransızca öğretmek için çalışıyordu. Maksat ana İslâmî kavramlardan çocuklarımızı uzaklaştırmaktı. Şimdi bu çalışma sonuçlanacak, kavramlarını kaybetmiş bir İslâm yaratılmaya çalışılacaktır. Diyalog çalışmaları hızlandırılacak, bu vesileyle kendi dinini Batılıların anlatımıyla bilen ve savunan yeni, Hıristiyan’a özenti bir Müslüman tipi oluşturulmaya çalışılacaktır.
10.  Türkiye ile ilişkilerini zayıflatan ailelerin ne yayıp yapıp bu ilişkilerini yeniden canlandırmaları, irtibatlarını güçlendirmelerini tavsiye ederim. Akrabalarımızı, devletimizi, yetkilileri her türlü olumsuzluktan haberdar etmeye ve bizimle ilgilenmeye, kurumları harekete geçmeye dünya Türklüğünü kuvvetlendirmeye mecbur bırakacak şekilde çalışmalıyız.
11.  Paris’teki saldırı, sıradan bir eylem değil, planlanmış önemli bir başlangıçtır. Yeni saldırılar terör örgütlerinden değil, bizzat devletlerden ve Müslümanlara, Türklere yönelik olarak gerçekleşecektir. Her türlü olumsuzluğa hazır olmamız gerekir. Bu yeni dönem Avrupa’daki ve dünyadaki bütün Türkleri ve Müslümanları yakından etkileyecektir. Bu saldırı bahane edilerek eski çağlarda olduğu gibi, Avrupa’da bir cadı(Müslüman/Türk) avı başlatacaktır. Hiç kimse kendini rahat hissetmesin. Benim durumum iyi, ben daha fazla asimile oldum, diye düşünmesin. Hıristiyan bile olsalar, Türk adını taşımasalar bile kimliklerindeki Türk görüntüsünü silememiş herkes itilip kakılmaya hazır olsun. Avrupalı sömürgecidir. Sömürmekten başka bir amacı yoktur. Amacı yeni sömürgeler yaratmak, sömürge tipi insan yetiştirmektir. Yoksa uyum sağlamış, Hıristiyan olmuş, Müslüman olmuş, dilini bırakmış, kültürünü terk etmiş kimseler onun umurunda bile değildir. Bundan böyle hiçbir Türk’e ve Müslüman’a rahat yüzü yoktur.
12.  Türkiye her zamankinden daha uyanık temkinli ve kararlı olmalıdır. Müslümanlıkla şiddetin, barbarlığın yan yana olamayacağını en yüksek perdeden anlatmaya devam etmelidir. Taşaron örgütlerin kimler tarafından idare edildiğini ifşa etmelidir. Sömürgecilerin ipliğini pazara çıkarmalıdır. Kendi elleriyle dünyayı nereye götürdüklerini göstermeli; şiddetin şiddeti doğurduğunu, zararın masum insanlara, kadınlara, çocuklara ve yaşlılara dokunduğunu, savaşların, göçlerin, insanlığı tükettiğini, dönüp dolaşıp yine kendilerine en büyük kötülüğü yaptıklarını Batı kamuoylarına izah etmelidir. Bünyesindeki hastalıkları süratle tedavi etmeli, tedaviyi geciktiren mikrop ve bakterilerin önünü almalıdır. Alevi Sünni, Kürt Türk gibi sun’i ayrılıkları bir daha ortaya atılamayacak şekilde kökünden halletmelidir. Türklüğü ve Müslümanlığı, idaresindeki azınlıklar kadar kalkındırmaya, geliştirmeye çalışmalıdır. Bu cümleden olarak Ermenilerin Türklere yaptığı soykırımını ve Çanakkale’yi, önce “Biz bunu yaptık; Ermenileri kestik, Anzakları, İngilizleri, Fransızları sebepsizce öldürdük” diye düşünen yurt içindeki ve yurt dışındaki kendi evlatlarına, sonra da dünyaya anlatmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türkleri ihmal ettikçe dünya barışı tehlikeye girmektedir. Dünyanın Türklerin hoşgörülü yönetimine, adaletine ihtiyacı vardır.

Sözüm size, bize, hepimize…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder