31 Ocak 2012
Hatırlayamadığımız, anlatamadığımız bir rüya mı, yoksa acı bir gerçek mi?
Endülüs aşk demek, Endülüs medeniyet. Kaynağını, gücünü aşktan alan, insanlığın ulaştığı müstesna bir medeniyetin zirvesi. İber yarımadasında, bugünkü İspanya ve Portekiz’i içine alan bölge’de Müslümanların kurduğu yüksek bir medeniyetin adı. Endülüs gerçek bir zirve...
İfratla tefrit arasındaki insanoğlu İslâm’la müşerref olduktan sonra aydınlandı. Bu aydınlık, dalga dalga dünyaya yayıldı. Endülüs, ilimde, sanatta, edebiyatta, felsefede olağan üstü bir yerde. Bugün bile ışığını görebilecek, seviyesini anlayabilecek durumda değiliz. Her ırk, dil, din ve cinsteki insanın ulaştığı sınırsız hürriyetin beşiği. Herkes birbirine saygılı. Tabir caizse kurtla kuzu yan yana. Konuşuyor, tartışıyor, üretiyor, yazıyor, çiziyor; eser meydana getiriyor. Hoşgörünün ve daha birçok şeyin zirvesi...
Peki o zirve bize neden uzak? Neyi unuttuk yahut hatırlamak istemiyoruz? Gemileri yaktıran o müthiş kumandanı, Tarık Bin Ziyad’ın hatırası hâlâ hafızalarımızda tazeliğini korurken?
Nedendir Endülüs’ün ülkemizde pek bilinmemesi? Önümüze çekilen perdeler mi, yoksa hatırlamak istemediğimiz faciaları unutmak için biz mi sırtımızı döndük ona? Hâlbuki yönümüz hep batıya idi...
Endülüs sayesinde ilim, sanat, felsefe ve sanatla tanışmıştı Avrupa...
Ama her şeyin bir zevali ve sınırı var. Hoşgörünün de. Güçlü iken takip etmeniz gereken siyaset hoşgörü değil! Ancak zayıflar hoşgörüden istifade eder. Endülüs, gücünün zirvesinde ve bunları aklına bile getirmiyor. Gün gelip devran dönünce bu hoşgörünün cezasını çekecek. Tıpkı Bosna gibi. Milyonlarca Müslüman öldürülecek, yok edilecek, binlercesinin ırzına geçilecek, milyonlarca sı zorla Hıristiyan yapılacak. Binlerce Müslüman ve Yahudi Büyük Osmanlı’ya sığınarak canını kurtarabilecek.
Endülüs zulmün son kertesi. Endülüs Engizisyon. Endülüs vahşet. Endülüs, hani şu sakız gibi çiğnenen o kelimenin, soykırımın daniskası. Dünya dünya olalı böyle bir vahşet yaşamadı. İnşallah yaşamayacak da...
Endülüste İslâm var, Endülüsler, Osmanlı var. Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler var.
Endülüs’te aşk var.
Endülüs estetik...
Endülüs felsefe...
Endülüs tasavvuf...
Endülüs sanat demek, edebiyat demek, şiir demek. Ve özellikle mimari; şehirler, saraylar, bahçeler, camiler demek. O bahçeler ki on asır öncesinde, elektrik daha icat edilmemişken gündüz gibi aydınlatılan bahçelerdi...
Endülüs, yüksek bir medeniyete hasretin adı.
Endülüs hazin bir hikâye. Acı hatıralarından dolayı unutmak istediğimiz bir roman külliyatı...
Endülüs, Müslümanların kendisine yapılanları unutma saflığının en açık belgesi.
Endülüs’te hazin hikâyeler var. Yazılmamış destanlar var.
Osmanlı gibi İslâm medeniyetinin zirvelerinden biri olan Endülüs’ü, Türk İslâm medeniyetini bir daha yıkılmayacak şekilde inşa etmek ve gelecek nesillere bırakmak için yakından tanımamız, düşünmemiz, hayal etmemiz lazım. Endülüs’ün, Güney Türkistan’ın (Afganistan), Irak’ın akıbetine uğramamak için Endülüs ibret dolu sayfalar sunuyor bize.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder