14
Ağustos 2014
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yapılan
değerlendirmeleri ve yorumları gazetelerden, televizyonlardan takip ediyoruz.
Neredeyse bütün yorumcular, dalga geçerek, CHP ve MHP’nin başarısızlığını,
sorumluların ne zaman istifa edeceğinin gargarasını yapıyor ve büyük bir
ciddiyetle de HDP’nin ve Selahattin Demirtaş’ın seçim başarısını konuşuyorlar.
Her gazete, her televizyon bu konuyu konuşunca ve aynı şeyleri söyleyince
insanlar da ister istemez etkileniyor. Doğru söylediklerini, haklı olduklarını
filan zannediyorlar. Meğer Selahattin Demirtaş ne kadar güzel bir insanmış.
Seçim kampanyasında ne kadar yumuşak mesajlar vermiş. Oylarını ne kadar
arttırmış. Batı Anadolu’dan, Karadeniz’den bile oylar almış. Doğu Anadolu’da
muhafazakâr Kürtlerin AKP giden oylarını almış. Yerel seçimlerdeki oy oranını
yüzde on arttırmış. Ezilen yığınlar söylemine devam ederse CHP’nin oylarını
almaya devam edermiş. Kılıçdaroğlu’nun tahtına bile aday olurmuş... Bu yorumlar sadece eski solcu, yeni liboş
yorumculardan gelmiyor, AKP’nin televizyona çıkan mensupları ve yandaş medya
yorumcuları da aynı teraneleri papağan gibi tekrarlıyorlar.
Yalan söylüyorlar. Peki, HDP’nin oy oranlarının 9.8
olmasının sebebi sizce nedir?
Selahattin Demirtaş adi bir PKK’lı bir terörist değil midir?
Değilse dağda PKK saflarında iken çektirdiği o fotoğraf için, “Çok pişmanım.
Bir gençlik heyecanıydı. Hatalıyım. Devletime karşı bir suç işlediğimi
düşünemiyordum.
Bilmiyordum. Kürtlerle Türklerin kardeş olduklarını
bilmiyordum.” demiş midir? Dememişse diyecek midir?
Demiyecektir. Çünkü Demirtaş’ın görüşlerinde en küçük bir
değişiklik olmamıştır. PKK adına çalışan bir teröristtir. Hükümetin
teröristleri yurt dışına çıkarma projesinin suya düştüğünü herkes görüyor.
Birkaç yaşlı, çaptan düşmüş terörist dinlenmeye çekilmiştir o kadar. Bu süreç
denilen zırva boyunca PKK kendini toparlamış, her köyde, mezrada, yerleşim
biriminde yeniden örgütlenmiş, insanları sindirmiş, Türkçe konuşan köylere
vergi cezası bile uygulamaya başlamıştır. Hükümet askeri çekmiş, büyük bir baskı
oluşturarak süreç bozulmasın diye müdahale ettirmemiştir. Süreç bozulmamış
mıdır? Hayır, bozulmuştur. PKK askerimizi öldürmeye, en seçkin korucuları
temizlemeye devam etmiş, tehlikeli gördüğü herkesi saf dışı bırakmıştır. Bu
sadece kurtarılmış bölgeler için geçerli bir durum değildir. AKP’nin ve
Hükümetin içindeki yandaşları ve muhipleri sayesinde bütün kurumlarda ve
Basın’da PKK karşıtı tehlikeli unsurlar temizlenmiştir.
PKK bu şartlarda kurtarılmış bölgelerdeki bütün vatandaşları
psikolojik baskı ile HDP’ye oy vermeye ikna etmiştir! İşin sırrı HDP(PKK) yandaşı bir gazetecinin şu cümlelerinde
gizlidir:
“Çözüm süreci ile başlayan ve Kürtler'in
taleplerinin en yüksek sesle seslendirilmesi için bir fırsat
olarak görülen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda
Kürtler’in büyük çoğunluğu HDP’nin adayı Demirtaş’ı tercih etti.
Daha önce AK Partiyi tercih eden muhafazâkar Kürtler'in bir kısım
oyları da Demirtaş’a kaydı. Oyların yer değiştirmesinde
Demirtaş ve HDP’lilerin oylarda yaşanacak artışın taleplerin
dillendirilmesinde ellerini güçlendireceğine ilişkin
açıklamaları etkili oldu.”[1]
Burada çok önemli bir noktanın altını çizmek istiyorum. Seçim
sonuçları bana göre şaibelidir. Sadece birilerinin ellerinin güçlendirilmesi
amaçlanmıştır. İlk sandıklar açıldığında Selahattin Demirtaş’ın oyları 9’larda
değil, 6’larda idi. Yani şehir oylarının yüzde ellileri açıklandığında Demirtaş
çok gerilerde idi. Köy ve mezra oyları ortada yokken Demirtaş’ın alığı oy oranı
yerel seçimlerle aynı idi. Ancak saatler ilerlediğinde ne hikmetse Demirtaş’ın
oyları artmaya başladı. Tayyip Erdoğan’ın oyları düşerken Demirtaş yükseldi.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun oyları çakılmış
gibi ileri gitmezken Demirtaş yükselişini, Erdoğan düşüşünü sürdürdü. Bu
yükseliş ve düşüş belli bir rakama gelince durduruldu. Erdoğan yüzde ellinin
altına düşemezdi, seçim ikinci tura kalacaktı. Demirtaş, yüzde on barajının üstüne çıkmamalıydı. Durduk
yerde ortalığı bulandırmanın, insanları korkutmanın da bir anlamı yoktu. Ne de
olsa Demirtaş Türkiye’nin gündemine bir barış havarisi olarak takdim
edilecekti. Erdoğan’ın elini zayıflatmayacak, buna mukabil PKK’nın, pardon
Demirtaş’ın elini güçlendirecek bir oy oranı sonuç hanesine yazıldı. Bu
sonuçların hepsi de büyük yorumcularımızın! da söylediği gibi önceden
belliydi. Yorumlar önceden buna göre
tasarlanmıştı ve seçim sonuçlanır sonuçlanmaz CHP ve MHP’ya karşı bir linç
kampanyası başlatıldı. İlgili ilgisiz herkes bu konuda ahkâm kesmeye başladı.
Türkiye’deki bütün köy ve mezralardaki seçmenlerin oyunun
Selahattin Demirtaş’a gitmesiyle bile bu oy yükselişini konusu
a-çık-la-na-maz.. Bütün televizyonların seçim ve sonrasındaki yayınları RTÜK’de
kayıtlıdır.
İlk andan itibaren dakika dakika kim ne kadar yükselmiş,
alçalmış; kim nasıl yorum yapmaya başlamış, Demirtaş adi bir terörist olarak
değil bir havari gibi gösterilmeye, övülmeye takdir edilmeye başlanmış hepsi
kayıtlıdır.
Türkiye’nin köylerde ve mezralarda kaç seçmeni kalmıştır, bu
da bellidir. Demirtaş bu durumu kamuoyundan gizlemeye çalışıyor: “Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde katılımın çok düşük olduğuna” dikkati çeken
Demirtaş, “Gelemeyenlerin büyük çoğunluğunun kendi seçmenleri olduğunu”
söylüyor. Gelecek yıl yapılacak olan milletvekili genel seçimine parti olarak
girme eğiliminde olduklarını söyleyen Demirtaş, “Seçim yaklaştığında yeniden
karar vereceğiz. Tabii öncelikli olarak şu anda barajın düşmesi için de
uğraşacağız” diyor.[2] Evet, AKP tarafından PKK’ya ve HDP’ye gerekli vasat
hazırlanmıştır. Seçime tek başlarına girebilirler!
Seçim sonuçları böyle olsun istenmiştir. Muvazenesini
kaybeden derin devletimiz bu sonuçları istemiştir o kadar! Biz seçim
sonuçlarında HDP’nin 10.2 gösterilmemesine şükredelim. Şimdilik ölümü gösterip
sıtmaya razı ediyorlar: Yanlış anlaşılmasın; ölüm, bir partinin yüzde on alması
değil, terörist bir partinin, kuzu postuna bürünerek ihanetine daha rahat devam
etmesine devlet tarafından çanak tutulmasıdır.
Demirtaş bir PKK sözcüsüdür. Seçim sonrasındaki
açıklamasında "Türkiye'nin her yerinde, her ilinde, her ilçesinde, her
köyünde her mezrasında savunduğumuz ilkelerin gönülden tartışılmasını, yürekten
sahiplenilmesini arzuladık ve bunu önemli ölçüde başardık" diyor. Doğudaki
psikolojik sindirmeden bahsetmiyor. Batıdaki il ve ilçelerde PKK
örgütlenmelerini ise hiç ağzına almıyor. Güya her kesimden ezilenlerin oyunu
aldıklarını söylüyor.
Mesele PKK ile Hükümet müzakeresindeki ilk madde olan
Öcalan’ın serbest bırakılması, PKK’nın terörist listesinden çıkarılması ve AKP
eliyle örgütlenmesidir. Bunu Büyük Ortadoğu Eşbaşkanı vb. sıfatlarla hayata
geçirdiler. Avrupalı dostları da en büyük destekçileri olmaya devam ediyor:
Fransız Komünist Partisi, Fransa ve Birleşmiş Milletler'e Irak ile dayanışma ve
politik müdahale çağrısında bulundu. IŞİD'e karşı savaşan Kürt güçlerinin
desteklenmesi gerektiğini belirten Fransız Komünist Partisi, “Bunun için ne
gerekiyorsa yapılmalı, PKK 'terör örgütleri listesi'nden çıkarılmalı” diyor.
Yakında hükümet PKK’nın terörist olmadığını söylerse şaşırmayalım diye bunları
aktardım.
Demirtaş, Irakta Talabani’nin küçük bir azınlığı temsil
etmesine rağmen Irak’ın Cumhurbaşkanı yapılması gibi gelecekteki Türkiye’nin
başına getirilmek isteniyor. Hazırlıklar da buna göre yapılıyor: Mesela CHP
milletvekili Melda Onur konuşturuluyor; “Selahattin Demirtaş solun yeni
lideridir.” diyor. Önce CHP, sonra Türkiye. Yaşasın, kurtuluyoruz! Iraklaşma,
Afganistanlaşma süreci tam gaz devam!
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu’nun
uyarıları hâlâ geçerlidir: “Küreselleşmenin getirdiği dinamik ortam; ülkelerin
iç ve dış güvenlik ayrımının belirsizleşmesi ve güvenlik paradigmalarının
değişmesi neticesinde, kamu düzeni ve yasal kurumların da içerisinde olduğu
ulusal güvenliğe yönelik tehditler farklılaşmış, terörizm, ayrılıkçı
hareketler, etnik ve dini çatışmalar, kitle imha silahlarının yayılması,
uluslararası organize suçlar ve siber terörizm gibi asimetrik tehditler, yeni
parametreler olarak ortaya çıkmış ve güvenlik algılamalarını büyük ölçüde
değiştirmiştir. Ülke bütünlüğünün parçalanmasına yönelik tehditlerin; içte ve
dışta artan yoğunlukta güç kazanma çabası karşısında, değişen güvenlik
algılamaları temelinde, iç güvenliğin sağlanması ve korunması öncelik
kazanmıştır.”
Selahattin Demirtaş bir PKK’lıdır. Türk Milletinden özür
dilemedikçe benim için adi bir terörist olacaktır. Yumuşama teranelerini
milletimize yutturacağını sananlar da aptaldır.
[1]
http://gundem.bugun.com.tr/secimin-en-buyuk-surprizi-haberi/1219100
[2]
http://www.demokrathaber.net/siyaset/selahattin-demirtas-secime-girmemiz-umudu-alternatifi-ortaya-cikardi-h36578.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder