26 Mart 2013
Bekir Coşkun’un bugünkü yazısının başlığı Zaferden Zafere.
İki ne idüğü belirsiz kavramla başlatılan zırvaların Türk milletine nasıl zafer
diye yutturulduğunu çok güzel özetlemiş. Hiç kimsenin ilk bakışta olumsuz
bakmayacağı bir kavram olan “Çözüm” muhtevası belli olmayan bir kavram. “Süreç”
de bir o kadar karışık bir kavram. Arı kovanından bal alınırken yapılan
tütsüleme gibi milletin üzerine nasıl zehirli bir tütsü sıkıldığını anlatmış
anlayana.
21 Mart 2013 tarihi Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin dönüm
noktasıdır. Türkiye Cumhuriyeti için geri sayım başlamış bulunuyor. Türkiye bir
hastalıklı caninin önünde diz çöktürülmüş ve bu millete zafer diye
yutturulmuştur. Hemen arkasından bu zaferi destekleyecek gösteri zaferleri
başlatılmıştır. İsrail özrü, Gazze Ablukası vb. Okumayan, düşünmeyen bir toplum
olduğumuz için de kolaylıkla güneş balçıkla sıvanmaktadır. “Çözüm Süreci”
denilen bir duman perdesi altında yenen herzelerin haddi hesabı yoktur. Irak
Savaşı için ABD’nin 20 yıl hazırlık yaptığını duymuşsunuzdur. Türkiye’nin
bugünlere getirilmesi için de 1940’lı yıllardan beri çalışılmaktaydı. Bin bir
koldan yürütülen sinsi faaliyetler amacına ulaşmıştır.
Gelinen noktayı anlamadan çözüm üretmek mümkün olamayacağına
göre ne yapılmalıdır? Mevcut durumu anlamaya fırsat bırakmadan yüzlerce koldan
yeni herzeler yenmekte, bunları tahlil edip kamuoyuna anlatamadan yüzlercesi
daha önümüze konulmaktadır. Bence meselenin püf noktası da buradadır. Ben kendi
adıma kolay bir yöntem buldum. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Önüme çıkan
her ne olursa olsun ona bir Türk ve Müslüman olarak bakmaya, görmeye
çalışıyorum. Eğer milletime (ki bu milletin içinde Kürtler de var) ve dinime
mugayir bir durum varsa derhal bunu milletime anlatmaya çalışıyorum. Milletimin
ve dinimin aleyhine olanları da söylediklerinden değil yaptıklarından,
ettiklerinden çıkarmaya çalışıyorum. Ölçüm şu: “Batıl hemişe batıl ve bihudedir
veli / Müşgül odur ki sureti hakdan zuhur ede!”
Sözgelimi Fethullah Gülen’in gazetesinin 15 Mart 2013 günkü
manşeti: “Waşhington’daki Türkî kurultayında dostluk mesajı”, alt başlığı da
şöyle idi: “...Amerikalı, Türk ve Türkî siyasetçilerin, konuşmalarında barış ve
dostluk mesajları öne çıktı.” Yazı görünüşte çok güzel. Türkler dünyayı tutmuş
sanırsınız. Ama işin aslı öyle değil. Manşette ve yazıda yer alan Türk ile
Türkî kelimelerinin farkını, bu manşeti atan genel yayın müdürünün bilmemesi
mümkün mü? Tam bir hinlik var burada. Üstelik yazıda Türk Amerikan Derneği adı
“Türkî-Amerikan İttifakı (TAA)” olarak
değiştirilmiş; Türk, Türkî yapılmış. Ne var bunda demeyin sakın. Yine aynı gün,
aynı gazetenin Cuma ekinin manşetini; “Çanakkale Geçilmez Gezilir” ele alalım.
Burada, sureti haktan görünen ince bir dalga geçme hissetmez misiniz? Çanakkale
geçilir öyle mi? Bu manşeti atanın beyninin hücrelerindeki samimiyetten şüphe
ederim. Manşetin hemen altındaki “Hem Cami Hem Cemevi” başlıklı yazıyı görünce
insan: “Ne güzel” der, değil mi? Hayır, o başlıkta birliğimize bütünlüğümüze
hizmetten çok yaralarımızı kaşımaya, kanatmaya devam eden hain bir el görüyorum
ben. Manşetin yanındaki yazı da çok önemli: “Namaz Destanı” başlıklı yazısında
bir zibidinin, Fethullah Gülen’le kılınan bir namazı “Ve orada her namazda
kulluk adına adeta bir destan yazılıyor” diye anlatmasını hangi Müslüman
kabullenebilir? Görünüşte kılınan namaz övülüyor. Ama gerçekte Fethonun
tanrılaştırılması söz konusu; Kıldığımız namazın kıymetini takdir edecek olan
Allah’tır. Biz hangi köpeğiz ki bu seviyeden hüküm verebiliyoruz?
Bu ve bunun gibi sis perdeleri altında Türk Milleti’ne “Türk
kaşığıyla ecnebi herzesi yedirilmektedir. Türk ve Müslüman gözükenlerin bu
millete daha ne kadar zulmedecekleri, milletin azim ve kararına bağlıdır.
Önümüzdeki en büyük kepazelik de “Akil Adamlar” meselesidir. Bir de bu sakil
adamları BDP’nin talebi doğrultusunda meclise onaylatırlar mı, onaylatırlar. O
zaman kepazeliği gör. Süreç ne belli değil. Çözüm nasıl olacak belli değil.
Akil adamların aklının nerden geldiği belli değil. Millet uyuyor mu uyumuyor
mu, o da belli değil. Hiç olmazsa biz sözümüzü söylemeye devam edelim de günah
bizden gitsin. Nasıl olsa bir gün akla kara, destanla paçavra, kahramanlıkla
şeytanlık ortaya çıkacaktır.
Sözüm size, bize, hepimize.